6 KELİMELİK HİKAYELER

Belki daha önceden duymuşsunuzdur; bir akım var, Mikrokurgu adında. Bunun tanımlaması kesin değil. Bazı yerlerde 300 kelimeyi, bazılarında 50 kelimeyi, bazılarındaysa 6 kelimeyi geçmeyen hikayelerin/romanların bu kategoriye girebileceği söyleniyor. Aslında “Flash Fiction” adı da veriliyor buna, şimdi çok popülermiş, yazanlar deneyenler çokmuş…

İşin benim ilgimi çeken kısmı ise, “Evet azizim, şimdi bu kesin post-modern, yani böyle aynı ona uyuyor!” ya da “Evet, bak sayıyoruz, 299’da kalmış, demek ki ‘Flash Fiction!’” hatta, “Böyle hayal dünyasında gidip gelmeler, gerçekmiş gibi ama değil de, yani büyülü efsunlu bişeyler… Gerçeküstü evet evet, kesin yani!” gibi tanımlamalarla her yazılana her söylenene bir isim vermeye çalışmamız. Bu mesele o raddeye geldi ki, geçen gün fotoğraf sitelerinden birinde bir manzara fotoğrafının gerçekten manzara fotoğrafı kategorisine girip girmediği üstüne, fotoğrafçılar derin bir tartışmaya girmişlerdi.

Tabii bazı şeylerin incelenip anlaşılabilmeleri veyahut çalışılabilmeleri için belki de gruplara ayrılmaları ve alt başlıklarla tanımlanmaları gereklidir ama hangi sanat dalında olursa olsun, mevzubahis olanın kalıplarla tanımlanmaya çalışılması, galiba yaratma eylemini yapan kişiyle arama bir bariyer koyuyor.

“Onun yerine,” diyorum, “…birilerini ve bir şeyleri kalıplara koymadan okusak, dinlesek, beğensek, beğenmesek, sevsek, nefret etsek. Belki de o zaman, bu kadar bölünüp birbirimize yabancılaşmayız.”

Sonra etrafıma dönüp bir bakıyorum, neyse…

HENÜZ OKUMADIYSANIZ: YA ŞİMDİ GODOT DA BİRDEN GELİVERİRSE?

Yorumunuzu aşağıdaki boşluğa bırakabilirsiniz!