BAŞIMIN ÜSTÜNDE BİR DÜNYA

“Şimdi ellerimizi ve dirseklerimizi yere böyle koyuyoruz, sonra yavaş yavaş ilerleyip, kafamız yerde, ayakları kaldırıp…”

Gözlerim fal taşı gibi açılmış, kafasının üstünde duran yoga hocamı izliyordum. Hocam bir taraftan  kafasının üstünde durup bir taraftan da bana açıklama yapmaya devam ettikten sonra, ayaklarının üstüne indi ve “Hadi, bir de Emma göstersin…” diyerek kızına dönüp hareketi yapmasını işaret etti.

8 yaşındaki şahane arkadaşım, jimnastik turnuvalarının şampiyonu Emma, hop ederekten tüm zarafetiyle başının üstünde hiçbir zorlanma belirtisi göstermeden duruverdi. Bir, onun vücudunun harikulade duruşuna baktım; bir, iki ayağının üstünde durmakta bile zorlanan benimkine..

Emma annesinden aldığı talimatla ayaklarını yere koyup düzelince, hocam “Hadi artık, sıra sende…” diyerek bana el verdi. Ustasının yanında hata yapmaktan korkan çıraklardan değilim, zira enstrümancılıkta da eğitim benzer olduğundan hoca karşısında hata yapmaya ve bu durumu “bir müzisyenin şekillenmesi için en gerekli adım” olarak kabullenmeye alışığım. Ancak yoga hocamın karşısında başıma gelecekleri önemsemesem de Emma’nın, sevgili küçük harika arkadaşımın, gözleri önünde pozu yapamayıp yıkılıvermek, o anda psikolojik olarak kaldıramayacağım bir durumdu.

Bir an kendimi, kule atlama yapan sporcular gibi, tüm seyircilerin gözleri önünde merdivenleri tırmanır hissettim. Emma sevecen bakışlarla bana bakıyor, bir taraftan da sanki iki saniye önce kafasının üstüne durmamış ve zor bir pozun üstesinden gelmemiş gibi doğallıkla olduğu yerde sallanıp duruyordu.

Kafamı yere koyup yavaşa yavaş ilerledim, bir bilinmeze, hayatımda yeni bir sayfaya doğru adım atıyordum. Hop! Bir anda tüm perspektifim değişti. Ayaklarım havada uçarken, başımın üstünde bir dünya duruyordu. Çocukluk hayallerimi süsleyen “tavanda yürüyebilme” hissine çok yakındım.

Ben böyle kafamın üstünde dengede durmaya çalışırken 20 saniye mi geçti, 5 dakika mı, bir ömür mü? Yoga hocam, “Hadi…” dedi, “…artık yeter yani, in!” Böylece kan ter içinde, dünyayı ayaklarımın altına tekrar alıp yere indim.

Emma’ya baktım, olduğu yerde zıplayıp duruyordu. Mutluydum; küçük arkadaşım benimle gurur duyuyordu.

HENÜZ OKUMADIYSANIZ: ELLA’YA MEKTUP (ELLA FITZGERALD’A SAYGIYLA)

Yorumunuzu aşağıdaki boşluğa bırakabilirsiniz!