SİVRİSİNEKLE TANIŞMAK

“Hanımefendi, sizi ısıran sivrisineği gördünüz mü?”

Şişip morarmış bacağımla yabancı bir doktorun karşısında, suçlu bir çocuk gibi korku içinde oturuyordum.

“İşte, ne bileyim Doktor Bey… Böyle, bildiğimiz sivrisinek…”

“Yok, olur mu hanımefendi! Bunun kaplan olanı var, ev cinsi olanı var, lağımdan geleni var… Üstü çizgili miydi tek renk mi?”

“Hay Allah, bilmem ki? Tanışmaya fırsat kalmadan, ısırıp uzaklaşıverdi…”

Ciddiyetimden şüphe etmeyiniz, bu konuşma gerçekten yaşandı. O kadar ki, doktor hangi cins sivrisinekle başıma hangi hastalıkların gelebileceğinden bahsederken ben, karşısında oturmuş ter dökmekteydim.

“Neden ben, neden ben?” sorusunun cevabı çok basitti, “Burayı fosur fosur ilaçlanan İstanbul mu zannettin? Burada doğanın dengesini korumak için ilaçlamanın yanına bile yaklaşılmaz kızııım!”

Evet, bir konuda insan kendine güvenmeye görsün, “Yok ben ısırılmam yaaaa,” ya da “Hahhaaa sinek kovucu sürmeden de sokağa çıkarım hıh!” demek işten bile değilmiş. Sonra en beklemediğin anda, şırak! Doktor kapısında korkuyla bekleyiş…

Bu olayı yaşamamın üstünden 2-3 yıl geçti ama yarattığı travma geçeceğe benzemiyor. Şimdi her yaz başında evden dışarı adımımı atarken, sokakta bir köşeyi dönerken, bir kafede dışarıdaki masalardan birine oturup yazın tadını çıkarmaya çalışırken, tedirginlikle etrafıma bakınmadan edemiyorum, “Ya beni ısıran sivrisineği göremezsem?”

HENÜZ OKUMADIYSANIZ: KERTENKELE MON AMOUR

Yorumunuzu aşağıdaki boşluğa bırakabilirsiniz!