Kafam karışık. Bir haber okuyorum, tüylerim diken diken, içimde bir korku. Böyle, göğüs kafesime biri oturmuş gibi. 10 dakika geçiyor. Yeni biriyle tanışıyorum, bir çevirmen. Kitap meselesi hakkında yazışıyoruz, çeviri ve yayım dünyasından bahsediyor. Gerçekleri söylüyor, samimi. İnsanlığını, ilgisini, az önce ağırlıktan kırılmak üzere olan göğüs kafesimde duyuyorum. Bir sevinç hissediyorum.
Sonra radyoda haber saatinin geldiği bildiriliyor. Yine bir bulut kafamın üstünü, dünyamı kaplıyor. Çok siyah, çok karanlık. O sırada postacının kornasını duyuyorum. Gelen paketi açıyorum, benimle beraber yarışmayı kazanan diğer iki yazarın rengarenk kitapları. Kendi kitabımı görmüş kadar seviniyorum. Ellerimde, onların dünyası. Az önce gözümün kenarında düşmeyi bekleyen gözyaşım kuruyuveriyor.
Yazmaya dönüyorum. Birkaç saat yarattığım dünyadayım. Ara veriyorum. Bilgisayardaki okun ucunu Facebook’un olduğu sayfaya doğrultup tıklıyorum. Sanal dünyada biri bir diğerine acı günlerde mutlu fotoğraflar paylaştığı için kızıyor, sanki biri azıcık gülümsediğini gösterse kendi dünyasına küfür edilmiş olacakmış gibi… Başka biri Türkiye’ye konser vermek için gelecekken son anda vazgeçen dünyaca ünlü bir şarkıcıya hakaret ediyor, sanki kendi gibi düşünmeyenlere hakaret etmek normalmiş gibi… Aynı anda tüm bu kargaşa içinde ülkemden haberler beliriyor, insanların dünyalarında yara aça aça…
Çalışmaya dönmem lazım. Kafam karışık. Tüylerim diken diken, içimde bir korku. Göğüs kafesimin üstüne bir şey oturuyor. Dünyalar arasında savaş devam ediyor.
HENÜZ OKUMADIYSANIZ: CIZIRTISINI SEVDİĞİM