DOĞANIN GÜCÜYLE SARSILMAK

Geçen gün yaşadığım yere yakın büyük bir deprem oldu. İnsan gece yarısı yatağından sıçrayarak depremle uyanınca ilk önce yanındalarsa sevdiklerine sarılıyor, olmayanları telefonla arıyor, evine bakıyor, komşuları iyi mi diye gidip kontrol ediyor. Her şey yolundaysa televizyonu açıp haberleri izlemeye, bir taraftan da Internet’e bakmaya başlıyor, olayın boyutunu kavrayabilmek için. Türkiye’deyken de depremi yaşamıştım, yaşayanlar bilirler, şanslı olanlar için afet gününün akışı aşağı yukarı böyledir.

Bu sefer de bütün bu ilk tepkilerin ardından sabah oldu, kasabaya çıktık. Yol yokuş, biz arabadayız, herkes sarsılmış, belki evlerinde hasar var… Yol kenarında zıplayıp meyve ağacından meyve toplayan bir nineyle bir dede. Öyle naif bir kare ki… Eşimle birbirimize bakıp gülümsedik.

Kasaba meydanına geldik, depremden birkaç saat sonra sokaklara binalardan düşen molozların etrafı güvenlik bantlarıyla çevrilmiş, polis hasar bildirimleri için dilekçe dağıtıyor, doldurulanları topluyor. Etrafta organize bir hareketlilik var.

Kafeye girdik, herkes birbirine nasıl olduğunu soruyor. Kafe sahibinin 90 yaşındaki annesi, müşterilere kahvaltı için kahve hazırlıyor. Konuşulan tek konu deprem değil. İnsanlar konuşmalarında havayı yumuşatıp birbirlerini şakalarla gülümsetmeye çalışıyorlar, umutsuzluğu havada duymuyoruz. İnsanlar üzüntülerini içlerinde tutuyorlar, yakınmıyorlar, kendinden daha şanssızlara saygısızlık etmemek için, onları daha da üzmemek için.

Eve dönerken tarlalardan geçiyoruz, köylüler çalışmaya başlamışlar, traktör sesleri, hayat devam ediyor. Dışarıdan bakınca felaket olmamış gibi… Sonra bir an sallanıyoruz, yeniden doğa gücünü hatırlatıyor, ardından doğanın sesleriyle, kuşlarla, böceklerle, köpeklerin tekrar havlamalarıyla iyileşiyoruz.

Öğlene doğru arkadaşlar geliyorlar, küçük çocukları var, yemek yiyoruz, sallanıyoruz. Minikleri korkutmamak için panik yapmıyoruz, hemen ardından onlarla bahçeden domates topluyoruz. İki yaşındaki küçük kız iştahla küçük bir domatesi tek lokmada ağzına tıkıştırıyor. Gülüyoruz.

Doğanın gücüne bir kez daha hayran kalıyoruz, saygı duyuyoruz; insanın aç gözlülüğüne, kötü binalar yapışına, afetin doğadan değil insan elinden gelişine lanet okuyoruz; bizim bulunduğumuz binaları yapanlara müteşekkiriz.

Hayat sadece mutlu ya da sadece mutsuz değil; bir döngü, bir değişim, bitmek bilmez bir virajda dönen halka, bizim kasaba yolu gibi inilip çıkılan bir yokuş. Sarsılışlar arasında doğanın ve insanların iyilik dolu dokunuşlarını içimize çekiyoruz, olumsuzlukları kabulleniyoruz. Doğanın verdikleriyle korkup, doğanın verdikleriyle iyileşiyoruz. Hayata devam ediyoruz.

HENÜZ OKUMADIYSANIZ: SESLERİ DİNLİYORUM GÖZLERİM KAPALI – (ORHAN VELİ’YE ÖVGÜ)

Yorumunuzu aşağıdaki boşluğa bırakabilirsiniz!