Araba otoyolda ilerlerken manzara gözümüzün önünde yavaş yavaş değişiyor. Yeşil ormanlık tepelerdeki taş çiftlik evleri yerlerini, sahildeki renkli binalara bıraktılar. Bir süre sonra aniden, bir viyadükten geçerken, sağ yanda yeni bir ülkenin adı beliriyor; fiziksel olarak var olmayan bir sınırı, durmaksızın aşıyoruz.
İnsan ister istemez, “Peki ne değişti?” diye kendi kendine sormadan edemiyor. Bitkiler aynı, rengarenk binalar aynı, insanlar aynı, otoyol aynı. Oysa içimizde, farklı bir dilde görülen tabelalarla doğan ve bir şeyleri aştığımızı düşündüren bir his.
Aklıma birkaç gün önce biriyle yaptığım sohbet geliyor. Karşımdaki kardeşlerinden bahsederken, “İnsan dolaşmaya cesaret edebilmeli…” diyordu, “Yeni yerler görmeli. Kardeşlerime ne kadar ‘Gidin, dünyayı dolaşın’ desem de büyüdükleri kasabadan adım atmaya çekiniyorlar. En fazla ülke içinde bir yerlere gidiyorlar, o bile zorla. Bir miskinlik, bir uyuşmuşluk. Her şey alıştıkları gibi olsun, tanıdıkları gibi olsun ya da onlar için programlansın istiyorlar…”
Herkesin sınırları farklı. Kimisi için bu kendini yeniliklere açmayı engelleyen bir düşünceden ibaret, kimisi için doğup büyüdüğü küçücük kasabadan dışarı adım atmaktan. Bazı sınır geçişleri insanın kafasındaki bir barikatın kalkmasıyla yeni bir hayata atılan adımken, bazı geçişler manzaranın bile değişmediği bir yolun devamı.
Camdan dışarıyı izlemeye devam ediyorum. Manzara bizi kendine alıştıra alıştıra değişmeye devam ediyor; artık binalar sarıya boyandı, mavi panjurların bazısı açık bazısı kapalı.
İster istemez kafamdaki fikirler, birbirlerine bağlanıyorlar. Çoğu zaman “sınırı aşmamamız” tembihlense de sınırlar aşılmalı; insan kendi limitlerinin, kendi düşüncelerinin ötesine geçmeli, tıpkı Svinivasa Ramanujan gibi, Thor Heyerdahl gibi, Nikola Tesla gibi; onlar kadar büyük buluşlar için olmasa da kendine ve aşılamayacağı söylenen yollara inat engeller geçilmeli, belki de küçük ve yavaş adımlarla ama her şeye ve herkese karşın.
İlk sınırı geçtik, önümüzde yeni bir sınır. Belki de sınırlar, kafatasımızın kalınlığı kadarlardır; kafalarda çizilen çizgilerden ibaretlerdir. Geçit vermez gibi görünen çizgileri aşabilmekse ancak bizim elimizdedir.
HENÜZ OKUMADIYSANIZ: SAFİYE ABLA VE BEN – MAHKUM