Sanki Dünya, ayaklarının altından kayıyor gibiydi. “Bir dakika, bu geçmemiş miydi, daha iki ay önce yaşanıp bitmemiş miydi?” dediğinde dünyanın kahkahası yükseldi, “Komik olma çocuuum, ellerimdesin!”
İlk depremden sonra hayat normale dönmeye başlamıştı, sen de geçti gitti zannetmiştin. Oysa koca koca adamlar, koca koca profesörler daha ilk depremde televizyonlara çıkıp, “Bu deprem diğer fayı da etkileyebilir, yeni bir deprem bekliyoruz!” dediydiler de insan hafızası, iki gün, üç soluk, beş kahkaha yaşananı unutturmuştu.
Sonra her zamanki saçma meselelere takılmaya başlamıştın, “Aman…” demiştin, “Şu iş de bir hallolsa…”, “Bilmem ne de bir sefer tam olsa…”, “Keşke şöyle olsa böyle olsa…” Liste uzadıkça uzuyordu, her günkü keşkelerin bir türlü bitmiyordu. Hatta zaman zaman umutsuzluğa kapılıyordun. Sanki senin o anda kafanı kurcalayan mesele hayatta en önemli konuymuş gibiydi.
Birden, beklemediğin bir gün, hatta tam da unuttuğun anda, bir kez daha yer ayaklarının altında sarsıldı, kendini evden dışarı attın. O da yetmedi tam, “Neyse, hadi bu da geçti…” demene kalmadı, 2 saat sonra daha güçlü bir darbe gelip seni sarstı.
Geceyi arabada uyku tulumunda geçirdin, ev sağlam olsa da korku bir kere içine yeniden yerleşmişti. O gece sıcak ve rahat yatakta uyumanın kıymetini bir kez daha anladın. Sabah evine girdin, burnunu uzattın, ev kokuyordu. Komşuların kasabada yıkılan binaların fotoğrafını yolladılar, ağzın açık bakakaldın, evini kucaklayasın geldi.
Sonunda bilgisayarının başına geçtin. Çalışmaya başlaman lazımdı, fikirlerini bir noktada toparlayamıyordun. Hop! O anda bir sarsıntı daha seni kendine getirdi. Şımarıklık etmemen gerektiğini, zamanını iyi kullanman gerektiğini, soğukkanlı olman gerektiğini anladın.
Bir yazı yazmaya başladın. Yazıyı yazdıkça belki de bu sefer bu tecrübeden bir şeyler anladığını düşündün; yaşadığın hisleri, korkuları unutmayacağını, hayatını bu bilinçle devam ettireceğini içinde bir yerlerde umdun. Oysa insansın, kendini muhtemelen hayata kaptıracaksın, saçma sapan şeylere üzüleceksin, “Aman keşke şu da olsa!” diyeceksin; yazıyı yazarken fark ediyorsun.
Sonuçta, yaşadıklarına ve yaşayacaklarına kucak açıyorsun; kendini kabul ediyorsun, insanlığını kabul ediyorsun, doğa karşısındaki küçüklüğünü ve hatırlamak konusundaki zayıflığını içine sindiriyorsun.
Kafanı topluyorsun, günlerdir üstüne çalıştığın hikayeni yazmaya geri dönüyorsun.
HENÜZ OKUMADIYSANIZ: BİLMEDİĞİNİ BİLMEK