Uçaktan tam inmiştim ki, çok kibar hostes arkamdan bağırdı: “Zeynep Hanım, bir dakika! Jet Lag’inizi unuttunuz…”
Ben tam, “Yok yani, gerek yoktu, şey etmeseydiniz…” derken, çok kibar hostes Jet Lag’imi elime tutuşturuverdi.
Tabii bu durumdan, çok kibar hostesin ya da Jet Lag’in kendisinin suçlu olduğu düşünülmemeli. Ne de olsa kalkıp dünyanın öbür ucuna giderek kaşınan en başta benim fakat mevzu bahis iş olunca ve durum, “Ya gemiyle bir ay ya da uçakla 12 saat”e kalınca, insan yine de içinde umut kırıntılarıyla yola çıkıyor: “Belki de bu sefer Jet Lag’e çarpılmadan eve dönebilirim.”
Ne yazık ki, Jet Lag’e çarpılmanın bir değil, birçok nedeni var. Bir kere doğası gereği her geçilen saat bölgesi insana daha şiddetli bir darbe indiriyor. Bir de batıya batıya giderken durum daha iyi, hatta diyorsun ki, “Yok yani, ben Jet Lag’i met lag’i artık aştım. Tecrübe tabii, yıllardır git gel…” Ama asıl işin bir de dönüşü var. O giderken darbelerinden nispeten daha az etkilendiğin saat bölgeleri, öçlerini almak için senin geri dönüşünü bekliyorlar; böylece yaşadığın ülkeyle ziyaret ettiğin ülke arasında kaç saat fark varsa, o kadar gün zombi kılığında dolaşmak zorunda kalıyorsun. “Allaaam yareppim, keşke bu sefer de batıya batıya değil de kuzeyden güneye şey edip böyle etkilenmeyeydik…” yakarışları, o durumda fayda etmiyor.
Tabii Jet’in Lag’lemesinin başka nedenleri de yok değil. Uçakta ekonomi sınıfında uçuyorsan insan daha da Lag’leniyor. Şimdi bunun ekonomik bir durumdan çok, fiziksel bir durum olduğuna dikkat çekmek istiyorum. Yani sanki uçakta çok acıktığında ve yiyecek başka bir şey bulamadığında 5 katına pahalı satılan sandviçleri gözünü karartıp aldığın gibi, son anda gözünü karartıp Jet Lag’sizliği satın alamıyorsun. Ayrıca diyelim biisnıss ile uçtun, vücut ölçülerinin büyüklüğüne göre o bile bazen kar etmeyebiliyor. Jet Lag’in fiziksel bir kavram oluşu, ne kadar minyon olduğunla eşit, artıp azalıyor. Eğer 1.65 boyundaysanız, ekonomide uçuyorsanız ve uçakta hiç fazladan boş koltuk yoksa, oturduğunuz yerde bildiğiniz tüm yoga pozisyonlarını deneyerek 5 dakika da olsa gözünüzü kapamaya çalışıyorsunuz; önünüzdeki iki koltuktan ikisi de boşsa, hemen zıplayıp iki koltuğu da kaparak oracığa kıvrılıp, uyuma oranınız dahilinde kademeli olarak Jet Lag’leniyorsunuz; üç koltuk boşsa, “Aslında o kadar da fena değil, 3-4 saat uyuruz yani” seviyesine yükseliyorsunuz; eğer ortadaki dörtlü bölüm boşsa biisnıss’tan bile daha konforlu bir uyku keyfi yaşayıp, “Amerika mı? Vız gelir tırıs gider!” diyebiliyorsunuz.
Ben, “cam fanusa sığışmaya çalışan kedi” misali ekonomi sınıfında iki koltuğa kıvrılma seviyesinde kaldığımdan, iki etaplı toplamda 12 saate yakın uçuşta gözlerimi 1 saat ya kapadım ya kapamadım. Dolayısıyla hostesin arkamdan “Jet Lag’inizi unuttunuz” feryadından kaçamayacağımı zaten çok önceden bilmeliydim.
Bu yüzden yakın zamanda Lag’lenmiş biri olarak söylüyorum, eğer Jet’iniz sizi de Lag’lerse benim gibi “Hay allah, ben unutmuşum onu!” numarasına yatmayın; Jet Lag bu, Mısır tanrıları gibi sinirlendi mi, insana ne şiddette çarpacağı belli olmaz!
HENÜZ OKUMADIYSANIZ: UMUTSUZLUK HASTALIĞI