Virajlı bir yolda ilerliyoruz, yanımız göl ve dağlar. Hava parlak, rüzgar yok. Göl duru, devasa bir ayna.
Araba hızla ilerlerken cama bakıyorum, önce kendi görüntümü görüyorum, sonra ötesine geçiyorum. Çarşaf çarşaf uzanan göle dağlar düşmüş, karşımda mükemmel yansıma.
Daha da ötesine, düşüncelerime ulaşıyorum. Göldeki mükemmel yansımalarının farkında olmayan dağlara bakıyorum. Kendilerinin farkında değiller; başkaları üzerinde bıraktıkları izlenimin farkında değiller; gösterişlerinin, haşmetlerinin, güzelliklerinin farkında değiller.
Aklıma insanlar geliyor mükemmel yansımalarını arayan. Saçlar yapılı, yüzler makyajlı, suratta kendine ait olmayan ifadeler, ütopik bir mükemmellik arayışında. Hiç tam değiller, hep yarım. Hep dış görünüşün daha bir başkasına, kendine ait olmayana ulaşma çabasında.
Düşünüyorum, “Acaba gerçek güzelliği daha sık görmeye çalışsaydık, kendi doğal güzelliğimizin de daha sık farkına varabilir miydik?” Doğanın, doğanın yaratıklara yansıttıklarının, basit ama içten bir gülüşün, gülüşün başka suratları gülümsetişinin ve daha birçok derin güzelliğin farkına varabilseydik…
Gözlerim düşüncelerimden dağlara dönüyor, yine göldeki mükemmel yansımayla karşılaşıyorum. Yıllardır yanından defalarca geçtiğim bu manzara her zamankinden daha da güzel görünüyor, doğayla doluyorum, doğaya karışıyorum.
Başkalarının güzelliğine, tüm mükemmel olmayan detaylarına ve bu detaylarla mükemmel olan yansımalarına dahasını aramadan, kucaklayarak bakıyorum. Gülümsüyorum.
HENÜZ OKUMADIYSANIZ: VALİZ