Koşuşturan insanlar görüyorsun. İş, yaşam zorunlulukları veya hayatın tadını çıkartacak uğraşlar için değil, kendinden ve sorunlarından kaçmak için koşturan insanlar. Sanki hayatın öncesi ve sonrası yokmuş gibi çoğu zaman amaçsızca, belirsiz bir noktadan diğerine koşuşturup duran insanlar. Maratonlarına ne zaman başladıklarını bilmeyen, kendilerine bir tempo bellemiş, bir ayağı yere bastığı anda diğeri kalkan insanlar.
“Hiç nefes almazlar mı?” diye düşünüyorsun. “İçlerindeki histerik çocuğu uykuya yatırıp dinlenmezler mi? Huzurlu bir noktada bir an soluklanmazlar mı?”
Hiçbir yerde durmamaları gerektiğini hissedip koşturmayla kendi kendilerini unutmayı seçmişler. Evde mutlu değiller, işte mutlu değiller, tatilde mutlu değiller. Amaç işteyken tatile çıkmak, tatildeyken eve dönmek, evdeyken kendini dışarı atmak, dışarıdayken bir işle uğraşmak…
Soruyorsun, “Bu insanlar ne zaman mutlular?”
Kendi içindeki kaynayan kazana düşmüş, kendi sesine kulaklarını tıkamış kadınlar ve erkekler topluluğu.
Onları gördükçe bağırasın geliyor. “Sakin olun. Nefes alın. Okuyun, sessizliği ve sesi dinleyin, kendi düşüncelerinizden korkmayın, sabit kalmanın ve anın bir kez olsun tadını çıkartın!”
Onlarsa sana delirmişsin gibi bakıyorlar, “Nasıl sakinlikte, sessizlikte, tek başına, bir şey yapmadan durulur ki?”
Seni anlamıyorlar. Sanıyorlar ki dediğin, bir şey yapmadan boş zaman geçirmeye eş. Oysa anlatmak istediğin daha başka, daha içsel ve huzura dokunmaktan korkmayan bir yol.
Aranızda birleşmeyen noktalar olduğunu fark ediyorsun. Kapanmaz, çizgiye dönüşüp iki ucu bağlamaz noktalar. Tüm gücünle, ciğerlerin boşalıp büzülene kadar hayatta daha fazlası olduğunu, hareketsiz kalarak en büyük hareketler için güç toplanacağını, sessiz kalınan anlarda insanın kendini ve başkalarını dinlemeye açacağını anlatmaya çalışıyorsun. Onların derdiyse söylenenden çok kendi verecekleri cevaba odaklanmak, yalnız kendi konuştukları anlarla tatmin olmak, bir de koşmak, çok koşmak, kendini, hayatını, yaşadıklarını ve yaşayabileceklerini unutmak için bilinmez bir yöne koşmak, hiç durmadan kafasını meşgul etmek. Zaten başkalarının söyledikleri, yaptıkları, düşünceleri de o kadar önemli değil onlar için, ne de olsa kendi sözleri, kendi işleri, kendi hayatları her şeyden daha mühim, daha yoğun, daha karmaşık.
Onlar koşmak için doğmuşlar, ne kadar koşarsa o kadar hayatın önünde olduğunu, kendi kendinden uzak kaldığını, kendi huzursuzluğuna mesafe koyduğunu düşünüyorlar. Halbuki sorunlar tam içlerinde, söküp atamayacakları ruhlarının dehlizlerinde, aylarca yıllarca koşsalar da kaçamayacakları bir yerlerde, damarlarında, kendilerinde.
Koşuşturan insanlar görüyorsun. Zamanı kendinden ve hayatından kaçmak için koşarak yaşayan. Kulaklarını başkalarına tıkamış, hep bir adım sonrasına odaklı, kafasını meşgul etme telaşında. Nereden nereye gittiğini bilmeden, kendinden kaça kaça yaşayan, kendi dünyasından kendini uzak tutmaya çalışan koşucular. Ne kadar koşsa da yolunu bulamayacak, hazin hayatlar.
HENÜZ OKUMADIYSANIZ: GÖZ KIRŞIPI FOTOĞRAFLAR