Bir tramvay, tramvayda insanlar, insanlar arasında ben, etrafı izliyorum. Eskiden, çocukken, “Öyle insanlara dik dik bakma, ayıp olur!” derlerdi çünkü insanlar onlara baktığımızı görür, görünce de utanır ya da sıkılırlardı, hatta kötü niyetimiz olmasa bile alınabilirlerdi. Birine uzun süre bakmak yakışık almazlar arasındaydı; şimdiyse, onlara baktığımızın farkında bile değiller.
Sokakta gördüğümüz insanlar fiziki olarak bu dünyadalar ama kafa olarak başka bir yerdeler. Bir başka boyutta, bir başka alanda, bir “Birbirine Bakmazlar Diyarı”ndalar, etraflarının farkında değiller. Tüm seslere, tüm gözlere, tüm selamlaşmalara kapalılar; ellerindeki ekranlara ve o ekranlarda gördüklerine bağımlılar. Bu kapanış, bile isteye yapılan bir eylem. Belki o küçücük ekranlarda hayatlarının dışında renkler ve eğlenceler buluyorlar, dış ve iç dünyalarının onlara sunamadığı imkanları ekranın ötesindeki insanlarla sanal bir iletişim sayesinde elde ediyorlar. Zaten geçmişin cam arkası aşklarının yerini şimdiki dünyanın ekran arkası aşkları alalı çok olmuş, dokunmak bir klavyeyle sınırlı kalmış, hisler emojilere dönüşmüş…
Ben de çoğu zaman “Birbirine Bakmazlar Diyarı”na giriyorum, arada bir kendimi sokağa ve çevreme kaptırıyorum, sonra boğulur gibi olup girdiğim kadar hızlı çıkıyorum, o zaman etrafıma bakınmaya başlıyorum. İnsanları izliyorum; kafasını 45 derecelik açıyla telefonuna gömmüşleri, telefonuyla sosyalleşenleri, zamanın geçmesi için zaman geçirenleri… Surat ifadeleri, duygularının istençdışı tepkilerle vücutlarına yansıyışı, kendilerini ekrana kilitlediklerinde etraflarında kaçırdıkları ve sokağa ait kokular, hisler, hayatlar ile bunların dile dökülüp hangi şekilde anlatılabileceği merakımı uyandırıyor. Bir kadın ile 5-6 yaşlarındaki çocuğu yan yana oturup ellerindeki iki farklı ekrana gömülmüşler, bir iş adamı tüm gün ekrana baktığı yetmezmiş gibi iş çıkışında da kendini ekranın büyülü dünyasına bırakıvermiş, bir çift ellerindeki telefonlar sayesinde iki teke dönüşmüş, rastlamsal yakalanan aşk fırsatları kaçmış, komik anlara gülünmemiş, gerçeğe duyulan merak azalmış, bazıları günlerdir birbirlerine bakmadıklarını fark etmemiş, insani temaslar uzaklaşmış…
Eskiden olsa doğrulttuğum bakışlar yadırganabilecekken, artık tramvaydaki bakışlarımın insanlar farkında değiller; ben de bu fırsatı kullanıp acele etmeden karakterleri, suratlardaki çizgileri, derin yarıkları ve yarıklarda açılan vadileri izliyorum ve sonra kafamdaki boş kâğıtlara not alıyorum. Bir gün kafamın köşesindeki bu notlar garip formlarda birleşip hikayeler romanlar oluşturacaklar, başkalaşıp dönüşecekler, büyüyecekler küçülecekler, kafalarını ekrandan kaldırıp kitapların dünyasına yönelenler tarafından okunacaklar, belki de bir gün birilerinin tramvayın içindeki ve dışındaki dünyaya kısa bir süre de olsa bakmasına vesile olacaklar…
Tramvaydan inerken arkama dönüp “Birbirine Bakmazlar Diyarı”na bir kez daha bakıyorum, not aldıklarımın yanına anı ve yarattığı hisleri hatırlayabilmek için bir de GÖZ KIRPIŞI FOTOĞRAF ekliyorum. Görünmez olmanın tadını çıkartarak yeni hikayelere doğru ilerliyorum.
HENÜZ OKUMADIYSANIZ: LACİVERT KAPLI DÜNYAM