Bu sabah pencereyi açtım. İçeri tertemiz bir 2018 girdi. Birleşiminde dağ havası vardı, ferahtı ama parçalı bulutlu çapkın bir bakışı vardı. İçimden, “Acaba yağmura mı dönecek?” diye düşündüm; o ise gizemli ve derin bakıyordu. Sonunda saçımı uçuşturan bir rüzgarla, “Ben beyaz bir sayfayım,” dedi, “beni karalamak ya da desenlerle donatmak sizin elinizde.”
Çok açık konuşuyordu, bu netlik ona açılmamı sağladı. “Valla bizim de elimizden pek gelen bir şey yok 2018 Bey. Yani birilerinin elinden gelen bir şeyler var da o birileri biz değiliz. Bir nevi kaderimiz senin gibi belirsiz…”
O sırada 2018 bir buluttan diğer buluta atlıyordu. İki atlayış arasında, “Oysa zinciri kırmak, içten üflenmiş tek bir nefese bakar.”
Haklıydı. İçtenlik varsa 2018’de umut da vardı, yoksa önümüze istediğimiz yıl serilsin, ikiyüzlü ilişkilerle dünyayı istediğimiz kadar döndürmeye çalışıp duralım, nafile.
2018 Bey’in suratına baktım, her an derinliği artıp çapı genişliyordu. İçinde çok şey vardı ama hala boştu. “Öyleyse…” dedim 2018 Bey’e, “İlk nefesi en safımız üflesin içine. En dokunulmamış ruhlar, en hırpalanmamış rüyalar, en kırılmamış kalplerle dolduralım seni, böylece bizim kaderimiz de güzellikle ve saflıkla yazılsın.”
O anda bulutu karardı 2018 Bey’in. “Ah seni seni… Ama henüz hiçbir şey anlamamışsın ki!”
Hafif de ukalaydı. Zekamı küçümsemesi hiç hoşuma gitmemişti. Ben kaşlarımı çattığım anda o huzurla yağmur olup buluttan aşağı damlamaya başladı. “Önemli olan hiç kaybetmemiş, kaybolmamış, korkmamış, korkutulmamış, kırılmamış ruhların tecrübesiz ve saf nefesleriyle yola çıkmak değil, kaybetmişlerin, kaybolmuşların, korkmuşların, korkutulmuşların ve kırılmışların tüm acı tecrübelerine rağmen samimiyetlerini korumaları ve Dünya’ya samimi nefesler üflemeleri.”
Biraz bozuldum, sırtımıza yüklediği ağırdı. “Bizden çok şey bekliyorsun 2018…” dedim, “…haliyle insanız sonuçta.”
O zaman daha biraz önce toprağa yağmur olup yağmış olan 2018 gözümün önünde buharlaştı, döngüyü tamamlayıp gökyüzüne uçmaya başladı. “İşte tam da bu yüzden, sizden bekliyorum ya samimiyeti…”
Söyleyeceğini söylemişti. Bana uzaktan göz kırptı, sonra doğanın ve bedenlerimizin bir parçası olup dünyayı doldurmaya başladı. Çok işi vardı, insanlardaki samimiyeti canlı tutmak zor zanaattı. Yine de umut vardı, bizi birleştirebileceğine nasırlaşmış ruhumu inandırdı.
İçerisi soğumaya başlayınca derin bir nefes alıp camları kapattım. Önümüzde daha çok yol vardı, karalanabilecek ya da desenlerle donatılabilecek çok boş sayfa uzanıyordu. Birini açtım, yazılmaya dair bir hevesle önümde bembeyaz duruyordu. Klavyemin tuşlarına basmaya bu sayfadan başladım, sayfayı harflerle boyadım.
HENÜZ OKUMADIYSANIZ: BİRBİRİNE BAKMAZLAR DİYARI