Anlaşamıyoruz, daha doğrusu derdimi anlatamıyorum. Onun iddiası benim isteklerimi, tercihlerimi, yaşam tarzımı bildiği üzerine; benim isyanımsa, “Hayır, sevgili yapay, haksızlık etmeye çok meyilli, sanal dünya! Beni anlayamamışsın!” noktasında.
Ursula K. le Guin’in ölüm haberini aldığım gündü. NY Times’da yazar hakkında çıkan bir yazıyı okuyordum. Okudukça yazıların arasına reklam girmeye başladı, bir süre sonra reklamlardan makaleyi takip edemez hale geldim. İş bununla da kalmadı, giderek kötüleşti. Satır aralarındaki reklamlar Google’a yetmemiş olacak ki, aşağı doğru okumaya devam ettikçe sayfanın kenarlarına da çeşitli reklamları koyup durumu iyice gözüme sokmaya başladı; reklam denizinde boğulma noktasına geldim.
Sözde sanal ama zeki varlıklar, Internet’te gezindiğimiz siteleri göz önünde bulundurarak bizim kişisel özelliklerimizi ve arama kriterlerimizi öğreniyorlar, böylece önümüze bizim ilgimizi çekebilecek reklamları çıkartıyorlar. Hepimizin başına gelmiştir, seyahat planları yapıp uçak biletlerine baktıktan 5 dakika sonra başka bir sitede dolaşırken sayfanın sağında solunda aradığımız uçuş noktalarıyla ilgili uçak bileti ve otel reklamlarıyla karşılaşmışızdır. Yalnız benim tecrübeme göre, fiyaskoyla sonuçlanan reklam önerileri de yaşanmıyor değil. Mesela o gün yazar hakkındaki makaleyi okumaya debelendiğim sırada karşıma ilk çıkan, makyaj malzemesi reklamı oldu. Yazıyı okumam bölününce haliyle dikkatim dağıldı, durup en son ne zaman makyaj yaptığımı düşündüm. Birkaç hafta önce yemeğe çıktığımız bir akşam gözüme kalem çekmiştim, o zamandır da makyaj malzemelerinin yanına yaklaşmamıştım. Google bana göz kaleminin de ötesinde çok daha profesyonel ve derin bir makyaj önerisi sunuyordu; sağ olsun fondöten reklamı yollamıştı, kusurları kapatmaya yönelikti; oysa bilmiyordu ki ben çocukluk günlerindeki başarısız makyaj denemelerimden sonra kusurlu olsun olmasın suratıma o maske gibi duran şeyden hayatta sürmemiştim. “Normal…” dedim, ne de olsa bu detayı Google bilemezdi. Ayrıca istediği kadar zeki olsun Google denen arama motoru ve reklam sunucusu sonuçta insan yaratımı, dolayısıyla “fazla da üstüne gitmemek lazım” diye düşündüm ve makaleye tekrar konsantre olmaya çalışıp okumaya devam ettim.
Biraz daha ilerleyince bu kez karşıma, bir mobilya markasının reklamını çıkarttı. Ahşap masalar, kanepe takımları, içe içe geçen sehpalar… Muhtemelen benim her gün boş boş oturup “Salon takımını değiştirsek mi, değiştirmesek mi?” diye düşündüğümü farz etmişti, zaten ona kalsa kadın olduğumdan böyle şeylere meyilliydim. Yalnız atladığı mesele, ne kadar evi döşerken kendi zevkim doğrultusunda özenli seçimler yapmaya çalışmış olsam da mümkünse bu işi seneler boyu yeniden yapmayı düşünmediğimdi.
“Hadi…” dedim, “…olur, herkes hata yapar. Bu sefer de ihtiyaçlarımı ve isteklerimi tutturamadın Google ama ne yapalım…” Oysa Google denen meraklı örümcek, o kadar kolay vazgeçmeye hazır değildi. Bir sonraki reklamda önüme elektrikli tornavida takımı çıkarttı. Muhtemelen o zamana kadar ona göre kadınları ilgilendiren hiçbir reklama tıklamadığıma göre kendince erkek işi aletleri önüme seriyordu, onun kalıplarında buna denk düşüyordum. Aslında bir bakıma yaşadığım yerde makyaj malzemesinden çok elektrikli tornavidaya ihtiyacım var, bu konuda haklı ama halihazırda evde elektrikli tornavida takımı mevcut olunca, haliyle bu reklamı da görmezden geldim.
Sonunda yazarla ilgili makaleyi bitirdim, çalışmaya başlamam lazımdı ya hata edip üstüne Instagram’a girdim. Son zamanlarda Instagram’ın tavsiye ettikleri git gide artmıştı, bana gönderdiği “tavsiye”lerden takip ettiğim insanların paylaşımlarını neredeyse göremez hale gelmiştim. Yalnız şimdiye kadar bana gösterdiği bu tavsiyelerin – dolayısıyla da reklamların – ne kadar saçma ve benimle ilgisiz olduklarına dikkat etmemişim; zaten benim kafamda reklam, göz ardı edilmeye mahkûm görseller silsilesi.
Sevgili Instagram en başta karşıma tavsiye babında saç fırçası çıkarttı. Evet, bildiğimiz saçı taramaya yarayan, plastikten yapılan ve genellikle çok çirkin tasarlanan obje. Yalnız reklamda bana dediğine göre, bu kafam büyüklüğündeki silindir saç fırçası yeni teknoloji ürünüymüş, tek geçişte saçları düzleştirip tül tül yapıyormuş, kuaförden daha becerikliymiş. O öyle deyince, ben bir ekrandaki saç fırçasına bir ekrandan yansıyan görüntüme baktım. Saçlarım son zamanlarda o kadar kısa ki, kuaför arkaları keserken tıraş makinesi kullanıyor. Bir de benim için saç konusu hassas bir mesele, o kadar ki daha 3-4 yaşındayken bayramlarda “kurdele takmam” diye tutturup annemle ettiğim kavgalar aile içinde bilindik. Velhasıl yıllar içinde saçlarıma şekil verme sıkıntısının çözümünü saçlarımı kısacık kestirerek buldum, oysa Instagram benim saç fırçasına ihtiyacım olabileceğini söylüyordu, beni bir kere kalıba sokmuştu, onun parametrelerine göre ben o kocaman saç fırçasını kullanmaya adaydım, kadındım, gençtim, kullanmazsam olmazdı.
Bu sefer Instagram’ın bana verdiği yetkiye dayanarak “reklamı sakla” düğmesine bastım. Düşündüm ki madem reklam ve tavsiyeleri görmek zorundayım, en azından neyin ilgimi çekip çekmediğini bilsin de iki taraf da durumdan kazançlı çıksın. Efendime söyleyeyim bu yeni çıkan kitap, dergi, dvd, albüm reklamları olur; sanat ve edebiyat siteleri olur; İzlanda’daki yol durumunu belirten siteler olur; insan psikolojisinin derinliklerine yolculuk yapan yeni yayınlar olur; güllerin en iyi şekilde nasıl budanacağını anlatan bahçecilikle ilgili siteler olur… Ne de olsa ben de dünyaya ilgisiz ya da kapalı biri değilim, sadece belki eğilimlerim çoğunluktan başka yönlere doğru. Bu nedenle saç fırçasından sonra sırayla önüme çıkan çatal bıçak seti, makarna tenceresi üstüne kapatılan ve suyun taşmasını önleyen plastik kapak, sörf tahtası ve hoparlör reklamlarını saklayıp, bir de seçeneklerdeki “Yani kusura bakma ama beni bunlar ilgilendirmiyor”u her biri için tek tek işaretledim.
Ben öyle yapınca, garip bir şey oldu. Birden Instagram’ın bana ilgisi azaldı, sanki hafiften de küstü gibi hissettim. Onu çok hırpalamış olmalıyım ki, “Sen benle dalga mı geçiyorsun?” davranışlarına büründü, hatta bakışlarında “Öyle her reklam için de ‘reklamı sakla’ya tıklanır mı ama yani…” içerlemesinin dolaştığını sezdim. Sonuç olarak karşıma umduğum gibi beni daha çok ilgilendiren reklamlar çıkartacağına yemek videosu gösteren siteler ile konserve ton balığı, hazır yufka ve baklagiller reklamları çıkartmaya başladı. Böylece bana özgü reklam yollama isteğinin kalmadığını anladım ve “Madem her şeye hayır dedin, yemek yemeden duramayacağına göre bunlar için de bir şey diyemezsin yani!” cephesini aldığı sonucuna vardım.
Aramız hala bozuk. Yine de umudumu kaybetmemeye çalışıyorum. Belki zamanla insanların genel kutulara sokulamayacağını ve ilgi alanlarının tahmin edilenden çok daha farklı olabileceğini anlayacak algoritmalar hazırlanır da yapay zekayla arama küslük girmez. Sabırla bekliyorum.
HENÜZ OKUMADIYSANIZ: 2018 BEY İLE SOHBET
Tebrikler Zeynocum! Vallahi hislerime tercüman oldun. Makale okumaya korkar oldum yeminle 🙁
Sarıldım sana… Kalemine, düşünen aklıma sağlık…
Çiğdem Ablacığım,
Çok teşekkürler. Sanırım bu, ortak bir dert. Teknoloji ilerledikçe bakalım daha hangi ortak dertlerde buluşacağız. Sevgiler…