TERSİ DÜZ GÖRMEK

Arabaya sağ yandan biniyorum. Önümde direksiyon. Yolu ikiye bölen yol çizgisi sağımda. Aynaları düzeltiyorum, yola çıkıyorum.

Bu ilk kez İngiltere’de araba kullanışım değil ama her seferinde ilk birkaç dakika, arabayı ters yönde kullanmaya alışmamla geçiyor. Bir kere, araba olduğundan daha genişmiş gibi görünüyor. Sol yanıma bakıyorum, araba gemi olmuş, yanımda deniz derya uzanıyor; yollarsa daracık, sıkışık, kıvrımlı. Bu yüzden virajlarda, dönüşlerde ve kır yollarında karşı yönden araba geldiğinde, mesafelere daha dikkat etmeliyim; hepsini biraz daha geniş veya dar almalıyım. Bunun dışında alışık olmadığım hareketleri de yapmam gerekli: Normalde gözümün kendiliğinden gittiği dikiz aynasına bakmak için göz kaslarımı sol üste doğru çalıştırmalıyım ve arabayı sol elle, sola doğru birinci vitese takmalıyım.

Buna benzer bir yabancılaşmayı ve terslik hissini, günlük işlerde kendimi sağ elim yerine sol elimi kullanmaya zorlarken de yaşıyorum. Aslında alışık olduğum elimi dışlayıp diğer elime ağırlık vermemin hiçbir nedeni yok. Sağ elini kullanan biri olarak her zaman yaptığım gibi her şeye sağ elle uzanıp beynimi bu yönde çalıştırabilir ve günlük işlerimi rahatlıkla yerine getirmeye devam edebilirim ama beynimdeki kablolar garip bağlanmış bir kere, böyle şeyleri zaman zaman denemezsem rahat edemiyorum. Sağ elle uzandıklarıma sol elle uzanmak, ayakkabımın bağcıklarını sol ele öncelik vererek bağlamak, sol elle eşyaları taşımak ve sol elle alışveriş yapmak bir yana; sol elle sebze meyve kesmeyi ve yazı yazmayı denemişliğim bile var. Sanırım en zoru da bu sonuncusu. Yazımın kargacık burgacık hale gelmesi haricinde, sol elle yazmanın getirdiği diğer sorunları da görmek, beni en çok şaşırtanlardan. Mesela insanın yazdıkça ve satırlarda indikçe elinin sol dış yanına mürekkep bulaşması ya da kurşun kalemden siyahlaşması, biz sağ ellerini kullananların yaşamadığı bir durum. Ya da soldan sağa yazdıkça, sol dirseğin vücuda yapışması, kullandığımız dildeki yazının yönü gereği, sağ ellerini kullananların tecrübe etmediği bir rahatsızlık.

Sonuç olarak tüm bunlar, bizim beynimizi nasıl çalışmaya alıştırdığımızla ilgili hareketler, alışkanlıklar. Fakat ister istemez, özellikle de böyle kendime göre terslikleri denediğimde, düşünmeden edemiyorum: Keşke günlük hayatta bakış açımızı bu hareketler gibi değiştirip, karşımızdakileri anlamak için daha çok çaba harcasaydık. Ya da insanların pencerelerinden dünyayı görebilmek için daha çok uğraşsaydık. Bu, o pencereden baktıktan sonra onlara hak vermemiz gerektiği anlamına gelmiyor ama en azından onların yakasından dünyanın nasıl göründüğünü anlamak ve ortak bir yerde buluşmaya çalışmak, belki de hepimiz için hayatı biraz olsun kolaylaştırırdı.

Sonunda ilk kavşağa varıp duruyorum. Alıştırıldığımın tersine önce sağa sonra sola sonra tekrar sağa bakıyorum. Sol elimi sol ileri itip, arabayı yeniden birinci vitese takıyorum. Artık tersi düz görüyorum.

HENÜZ OKUMADIYSANIZ: BANLİYÖDE PAZAR

Yorumunuzu aşağıdaki boşluğa bırakabilirsiniz!