“Bir İngiliz, bir Hollandalı, bir Kuveytli, bir İtalyan ve bir Türk, İskoçya’da aynı masaya oturmuşlar…”
Bu bir fıkra ya da masal başlangıcı olabilirdi. Değil. Bu benim, sıradan bir günüm.
Farklı dilleri, dinleri, sosyoekonomik geçmişleri, kültürleri, alışkanlıkları paylaşan bunun gibi insanlarla, genellikle bir hafta boyunca, Dünya’nın farklı köşelerinde beraber dolaşıyorum.
Tabii bu durum, arada bir başımı döndürüyor. Zira mesele sadece aynı masaya oturmakta değil, bütün günü beraber geçirirken sohbeti derinleştirmekte ama fazla da derinleştirmemekte, sosyal ve politik konulara girip fazla da deşmemekte, insanları fotoğraf mevzusunda bilgilendirirken profesyonel ilişkinin ötesine taşmamakta ve bir de tabii her konuşulan kişinin geldiği ülkeye göre dile küçük nüanslar katarak, konuşma tonunu belirlemekte. Keyifle, özenle ve isteyerek yapılması gereken bir dans. Ya da bir nevi cambazlık.
Sonraki haftanın hikayesi: “Bir İtalyan, bir Amerikalı, bir Türk, İzlanda’da bir restorana girmişler…”
HENÜZ OKUMADIYSANIZ: HOLLYWOOD YOLLARI