KULVARDAN ÇIKMAK

Genç yazarlara en sık verilen öğütlerden bazıları yazmak istedikleri türde kitaplar okumaları, o alanda çok satılanları incelemeleri ve hedef okur kitlesini analiz etmeleri. Kısacası onlardan hülyalarda dolaşan yazar düşlerinden uyanıp, hedef odaklı çalışmaları bekleniyor. Bir ürün yaratmaları ve pazarlamaları isteniyor. Bir bakıma değişen dünyanın şartlarına ayak uydurmaları şart koşuluyor. Ben de ister istemez en çok kendi alanım olan kurgu edebiyatı okuyup takip ediyorum, bu takibim sırasında dikkatimi hangi kitapların satılıp satılmadığıyla hangilerinin beğenilerek okunup okunmadığı çekiyor ve bu sayede de bir piyasa araştırmasını dolaylı yoldan yapmış oluyorum. Yalnız kendimi, sık sık öğüdün ilk kısmından saparken buluyorum. 

Belki bunun nedeni, kişi olarak kutulara yerleştirilmeyi sevmediğim kadar, okuma dünyamın da kısıtlı kalmasının beni rahatsız edişi. Hayatın ve dünyanın genişliği, çoğu zaman hayal edemeyeceğimiz kadar büyük ve sanırım bu büyüklük, benim hayata karşı iştahımı açıyor. Nasıl müzisyenken sıkça duyduğum ve fanatik klasik müzisyenler yetiştirilmesine vesile olduğunu düşündüğüm “Sadece klasik müzik çalın ve dinleyin” öğüdü beni rahatsız etmişse, bu da öyle: tek bir kulvara hapsolmuş, koşup duran tazı misali, hedeften başka yönleri göremeyen, etraftaki zenginlik sayesinde çok yönlü gelişme potansiyelini elinin tersiyle iten ve aynı yerde tur atıp duran bir okuma maratonu.

Bunu geçen gün Berceste Yayınları’ndan çıkan, can arkadaşım Nihan Tahtaişleyen ve müzikolog meslektaşları tarafından yazılıp derlenen “Fonograf Alanda: Erken Dönem Karşılaştırmalı Müzikoloji Çalışmaları ve Türkiye”* adlı kitabı okurken yeniden düşündüm.

*Yayıma Hazırlayanlar: Elif Damla Yavuz, Nihan Tahtaişleyen, Erdener Önder

Bir dünya, benim araştırma yapmaya ne vakit ne kaynak bulabileceğim bir alan ve beni tarihte dolaştırarak bilgilendiren akademik bir çalışma; akademik çevrede bir araya gelip verilen emeğin yaratabileceklerine dair, yaşayan bir kanıt; geçmişten öğrenebileceklerimizle gelecekte yapılabileceklere daha umutla bakmamızı sağlayan bir adım. Belki bu kitaptaki zengin bilgi birikimini, kitaplarımı yayımlatmaya yönelik bir kulvarda hiçbir zaman kullanmayacağım; yine de zihnimde bu kitap sayesinde açılan birçok kapının yanı sıra Ermeni bir köylü olan 12 yaşındaki Avedis’in sesini ve o çocuğun türküleri söylerken aslında yüzyıllar boyunca kültürler, bilgi ağları ve bir araya gelip eserler ortaya çıkartanlar arasında sicim sicim uzayan bir bağ kurduğunu hayal etmek beni, yaptığımız okumaların genişliğiyle orantılı olarak büyüdüğümüz üzerine düşüncelere daldırdı. Tıpkı Ta-Nehisi Coates’un Amerikan toplumu üstüne incelemelerini okurken hissettiğim gibi; tıpkı abonesi olduğum National Geographic’in beni dünyadaki bilimsel gelişmelere, hayvanlar alemine ve tarihe götüren araştırmaları gibi; tıpkı Brain Pickings sitesinin geniş bir yelpazeye dayanan kitap incelemeleri gibi; tıpkı beni hukuki metinlere daldıran, Haluk Paftalı’nın Amerikan ve Türk hukukunu karşılaştırdığı yüksek lisans tezi gibi; tıpkı Vieri Bottazzini’nin çeşitli dergilerde yayımlanan ve çoğunlukla fotoğrafın felsefesi üzerine bir meditasyon derinliği içeren yazıları gibi…

Yeni yazarlara verilen öğüt doğru olmasına doğrudur ya ben belki iflah olmaz ve okuma konusunda metodik yaklaşımlardan biraz uzak bir romantiğim; bu yüzden tek bir kulvara sıkışmanın, ruhsal ölüme eş olduğunu iddia etmekten çekinmiyorum. Kulvardan çıkmak için dünyanın genişliği karşısında şapka çıkartıp, merakımın yönlendirdiği yere gidiyorum. Farklı tür okumalarda kendimi kaybetmenin zevkini yaşıyorum. 

HENÜZ OKUMADIYSANIZ: ÇÖZÜLEN DÜĞÜMLER – ATILAN İLMEKLER

Yorumunuzu aşağıdaki boşluğa bırakabilirsiniz!