BİLİNÇ İLE RÜYA ARASINDA

Bilinç ile rüya arasında, uykunun derinliklerine dalmadan hemen önce benliği yavaş yavaş kaplayan o ağırlıkta, en güzel öyküleri yazıyorum. Kurgu müthiş, karakterler ilginç. Bazen de kurgu yerine denemenin çevik yazısına dalıyorum. Sular seller gibi akan kurgu dışı metinler yazıyorum. Hatta arada sırada kafamda birikmiş eleştiri yazıları, tam o geçiş anında bütünlüğüne kavuşuyor; kendi kendime işi nasıl bu kadar kolay kotardığıma şaşıyorum. Romanlar mı? Yaratıcılığın zirvesine çıktığım o süzülüşte, şimdiye kadar en az beş altı tanesinin iskeletini oluşturmuşumdur.

Her seferinde, “Bu sefer oldu,” diyorum, “Sabah kalktığımda bunu hemen kâğıda geçireceğim.” Oysa sabah uyandığımda o müthiş kurgular ve kurgu dışılar, ucunu yakalayıp da detaylarını bir türlü hatırlayamadığım rüyalar gibi benden uzaklaşıp kayboluyorlar.

Bazen, “Komodinin üstüne bir kâğıt kalem koyayım,” diyorum. “Hemen uyanıp, aklıma geleni karalarım.” Oysa bunu hiç yapmıyorum. Muhtemelen o anda uyansam ve aklımdakileri yazsam bile, sabah olduğunda o müthiş fikirlerin aslında o kadar da müthiş olmadıklarını keşfedeceğimi biliyorum. Yine de uykuya doğru koşan zihnimde yaratıcılığa dair bir şeyler dönmesi ve belki de beni ertesi günlerde yazacaklarıma hazırlıyor oluşu, beyin denen organın çalışma şekline hayran olmamı sağlıyor. Gri, loblu, ne güzel ne çirkin, bünyesindeki sinirlerle bedenin yönetimini ele geçirmiş, gökdelenin en tepesine konumlanmış, organizmanın hakimi. Perde arkasında elindeki süper gücü kullanıp, fiziki ve zihinsel işlevleri yirmi beş koldan yürüten ve bilinç ile bilinç dışındakileri kontrol eden o büyük kudret!

Bilinç ile rüya arasında oluşan fikirlerden, bir gün kayda değer bir şeyler yaratabilir miyim? Bilemiyorum. Yine de insan beyninin çalışma şekline, bilinçle şapka çıkartıyorum.

HENÜZ OKUMADIYSANIZ: ALBERT CAMUS – YABANCI

BU DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR: “BAŞTAN” BAŞLAMAK

Yorumunuzu aşağıdaki boşluğa bırakabilirsiniz!